Ağ Merkezli Muharebenin 5N1K’sı
Askeri teknoloji açısından yeni bir milenyuma giriş olarak görülen ve aslen zamana yayılmış biçimde en üstteki komuta kontrol sistemlerinden, en alttaki personele kadar kullanılan ekipmanlar ile stratejilerin yenilenmesine yol açan/açacak olan ağ merkezli muharebe kavramı, bilginin asli güç olarak görüldüğü günümüzde, savaş alanlarının çehresini değiştirmeye devam ediyor.
Ağ merkezli muharebe paradigması için kısaca şu şekilde bir tanım kullanılıyor: “Ağ merkezli muharebe; sahadaki birimler, kara alıcılar ve sensörlerin birbirlerine güçlü veri bağlarıyla bağlanmaları yoluyla oluşturulan yeni nesil muharip konsepttir.”
Bilgisayar teknolojisinde, duyargalarda ve veri aktarım teknolojilerinde yaşanan gelişmelerin sonucu olan bu devrim, bir güç çarpanı olmanın ötesine geçerek, sahadaki her unsura yüksek düzeyde esneklik sağlamakta. Bu sayede sadece karar alıcıların durumsal farkındalığının arttırılmasının değil, sahada bulunan personelin de bir nevi karar alıcı haline gelebilmesinin önü açılmakta. Komuta merkezinde akan verilere, sahadaki personelin erişimi mümkün kılınmakta.
Ağ merkezli muharebe konseptinin zaman içerisindeki gelişimine bakıldığında aslen bu süreç, bilgisayar çağına insanların adaptasyonu benzeri bir seyir izledi. Nasıl ki bazı nesiller bilgisayarlar ile sonradan tanışırken bazıları ise doğrudan dijital teknolojinin içine doğduysa; askeri amaçlı üretilen araçların da bir kısmı ağ merkezli konsepte uygun şekilde modernize edilirken, bazı platformlar ise doğrudan bu konsepte uygun olarak hatta ve hatta bu konsepti merkez alan bir yaklaşım ile geliştirildiler.
Askeri harekatların stratejik, operasyonel ve taktik alanlarında köklü değişiklikler yaşanmasına sebep olan bu yeni yaklaşım sayesinde, bilgilerin yanı sıra silah sistemlerinin de ortaklaşa kullanımına olanak tanınıyor. Ayrıca karar alma süreçleri hızlandırılarak, harekatların başarı ihtimali arttırılıyor.
Ağ merkezli muharebe konseptiyle temel olarak;
- Birbirlerine veri bağlarıyla bağlı unsurlar arasında bilgi paylaşımı arttırılıyor,
- Paylaşılan bilgiler, birimlerin durumsal farkındalığını yükseltiyor,
- Birimler arası iş birliği, koordinasyon ve komutanın hızı ile sürdürülebilirliği üst seviyeye çekiliyor,
- Yukarıda sayılan unsurların tamamı da sonuç olarak görevin etkinliğini pozitif yönlü etkiliyor.
Irak’a Özgürlük Harekatı, ağ merkezli yaklaşımın denenmesi noktasında, müttefik kuvvetlerin kıymetli bilgiler toplamasını sağladı. Bu güncel doktrinden yararlanılmasının etkisi ile savaşta, koalisyon güçlerine mensup her bir asker başına 70 ila 90 Iraklı asker düşmesine karşın, sonuç koalisyon güçlerinin lehine oldu. Çöl Fırtınası Operasyonu’nda da bu paradigmanın erken dönem örneklerinden yararlanılmıştı.
Irak’a Özgürlük Harekatı sırasında, gelişmiş iletişim olanakları vasıtasıyla kazanılan başarının bir benzerini de tarihte çok fazla geriye gitmeye gerek duymaksızın; Suriye Arap Cumhuriyeti ve Irak Cumhuriyeti’ndeki DAEŞ varlığına karşı, Amerika Birleşik Devletlerince kurulan CJTF-OIR (Combined Joint Task Force - Operation Inherent Resolve/ Müşterek Görev Gücü- Doğal Çözüm Operasyonu)’un faaliyetlerinde görmek mümkün. Bu operasyonların büyük kısmında, sahada ciddi bir kara gücü bulunmuyor ve özel kuvvetler operatörleri asli kara gücünü oluşturuyor. Bu güçler de milis unsurlarca destekleniyor. Ancak havadan erken ikaz ve komuta kontrol uçakları, havada yakıt ikmal uçakları, insansız hava araçları, Joint STARS (Joint Surveillance Target Attack Radar System/ Müşterek Keşif Hedef Taarruz Radar Sistemi) uçakları, muhripler, uçak gemileri, hem deniz hem de kara konuşlu olarak muharip jet uçakları ve silahlı helikopterlerin katılımı sayesinde, sahada bilfiil bulunan personel sayısının azlığı bir problem teşkil etmiyor. Hatta ve hatta, Batılı ülkelerin kamuoylarında kayıplar dolayısıyla oluşabilecek baskının önüne geçilmesine olanak tanınıyor. Alan doyurma ve bölge kontrolü ise eğitilen asimetrik unsurlar eliyle gerçekleştiriliyor. Bu yönüyle söz konusu operasyonun, Batı ekolü askeri teşkilatlar içerisinde genel geçer şekilde kabul gören “hareket kabiliyeti ve ateş gücü yüksek ancak sayıca düşük birliklerle yürütülecek, kayıp riski minimuma indirilmiş operasyon” tarzının tezahürü olduğu söylenebilir.
Havadaki muharip uçaklardan, yerdeki topçu sistemlerine kadar, askeri yapılanmanın her zerresine nufüz eden bu paradigma, saniyede onlarca cigabayt bilgi işleme kapasitesine sahip, 400 km’den 37.000 km’ye kadar yükseklikte bulunan uzay sistemleriyle de destekleniyor.
İlk alım ve idame maliyetleri oldukça yüksek olan alt bileşenlerin temini ile kullanımını gerekli kılan ağ merkezli muharebe yaklaşımı, NATO üyesi bir ülke olan Türkiye için de zorunluluk olarak görülüyor. Sadece ağ merkezli muharebe konseptini benimsemenin ötesine geçen Türkiye, bu alanda ciddi yatırımlar yaparak, alt bileşenlerin millileştirilebilmesi amacıyla da projeler yürütüyor.