Bir Fikrim Var: Kinetik Bombardıman Teorisinde Askerî Doktrinasyon ve Tersine Mühendislik

Bir Fikrim Var: Kinetik Bombardıman Teorisinde Askerî Doktrinasyon ve Tersine Mühendislik

1.       Kısaca kendinizden bahsedebilir misiniz?

Afyon Kocatepe Üniversitesi Makine Mühendisliği Programı'ndan 2021 Eylül ayında mezun oldum. Üniversite öğrenimim süresince savunma ve uzay teknolojilerine yönelik bireysel araştırma faaliyetlerinde bulundum. Türkiye'de düzenlenen bir çok askeri fuar, konferans ve yarışmalara katıldım. Güvenlik ve dış politika, askeri stratejik harekât misyonları, nükleer programlar, istihbarat stratejileri ile birlikte savunma ve uzay teknolojilerini kapsayan tüm askeri programlar ile ilgilenmekteyim.

2.       Projenizin ortaya çıkış hikayesini anlatır mısınız?

Tarih boyu uzay insanların merak konusu olmuş ve günümüze kadar birçok araştırma ve geliştirme faaliyetleri yapılmıştır. Yapılan tüm çalışmalar ile elde edilen bulgular uzaya erişimi mümkün kılmış ve uzaya atılan ilk somut adım 1957 yılında Sputnik-1 uydusunun yörüngeye fırlatılması olmuştur. II. Dünya Savaşı’nın etkileriyle gelişen alansal çatışmalar ve hakim güç perspektifi, 1947 yılında başlayan Soğuk Savaş ile birlikte Amerika Birleşik Devletleri (ABD) – Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği (SSCB) arasındaki güç rekabetine yönelmiş ve 4 Ekim 1957 tarihinde Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nin Dünya’nın ilk yapay uydusu Sputnik-1’i yörüngeye fırlatmasıyla uzaya taşınmıştır. Dönemin içerisinde yer alan roket ve füze teknolojilerindeki gelişmeler, nükleer harp yetkinliği ve etkin caydırıcılık, silahlı kuvvet politikalarını modernize etme ve inovatif planlama ilkelerini ortaya çıkarmıştır. Bu bağlamda uzayı kontrol etmek, yönetmek ve kuvvet çarpanı oluşturmak için başlatılan programlar, yapay uydular, uzaya erişim amacıyla uygulanan hayvan temelli deneysel metotlar, insanlı uçuş denemeleri, Ay misyonları gibi bir dizi uzay çalışması, uzayın kullanımı konusunda Dünya genelinde bir hukukî zemin oluşturulması gerekliliği mevcudiyetini oluşturmuştur. Uzayın kullanımı, paylaşılması ve hukuk çalışmaları Amerika Birleşik Devletleri (ABD) ve Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği (SSCB) tarafından Soğuk Savaş dönemi itibarı ile başlatılmıştır. Bu konuda genel kabul “sonsuzluk kontrol dışı ve özgürlük alanı” olmakla birlikte ABD tarafının “açık gökyüzü politikası” olarak adlandırdığı “engelsiz uçuş” düşüncesi 1955 yılında kaleme alınmıştır. SSCB’nin yörüngeye bir uydu fırlatma planına karşılık olarak ABD ve Batılı müttefikleri, 1957 yılında uzayın barışçıl ve bilimsel kullanımına yönelik anlaşmalar için teklifler sunmuş, SSCB tarafından ise reddedilerek yakın bir zamanda Sputnik-1 uydusu fırlatılmıştır. 1959 yılında Birleşmiş Milletler Genel Kurulu tarafından, tüm insanlığın yararına barış, güvenlik ve kalkınma için uzayın keşfini ve kullanımını yönetmek üzere “Uzayın Barışçıl Kullanımları Komitesi” (COPUOS) kurulmuştur. Amerika Birleşik Devletleri (ABD), Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği (SSCB) ve İngiltere, 1963 yılında “Atmosferde, Dış Uzayda ve Su Altında Nükleer Deneme Yasağı Antlaşması” (Kısmi Test Yasağı Antlaşması, PTBT) ile kitle imha silahlarının (KİS) uzayda test edilmesi veya kullanılması konusunda yasaklama girişiminde bulunmuştur. 1966 yılında ABD ve SSCB uzayın kullanımına yönelik anlaşma metinleri hazırlamış ve uzun müzakereler sonucunda “Ay ve Diğer Gök Cisimleri Dahil Dış Uzayın Keşfi ve Kullanımına İlişkin Devletlerin Faaliyetlerini Yöneten İlkeler Hakkında Antlaşma” (Dış Uzay Antlaşması, OST) hazırlanmıştır. Antlaşma, Ocak 1967’de ABD, SSCB ve Birleşik Krallık tarafından imzaya açılmış ve Ekim 1967’de Birleşmiş Milletler Genel Kurulu altında yürürlüğe girmiştir. Dış Uzay Antlaşması, uluslararası uzaya ilişkin temel çerçeveyi açıklamaktadır ve uzay hukukunun temeli olarak kabul edilmiştir. Uzayın kullanımına yönelik birçok uluslararası antlaşma mevcuttur. Fakat Dış Uzay Antlaşması, bunun temelini oluşturmaktadır ve günümüzde yürürlüktedir. Hükümleri geçerliliğini korumaktadır ve 2020 yılı itibarı ile 110 ülke bu antlaşmaya taraftır. Dış Uzay Antlaşması (OST), uzayın uluslararası ve barışçıl kullanımında temel bir argüman oluştursa bile bazı devletler, antlaşmanın barışçıl ilkelerini yetersiz bulmaktadır. Bu bağlamda; Dış Uzay Antlaşması (OST) Madde IV: “Antlaşmaya taraf devletler, nükleer silah veya diğer herhangi bir kitle imha silahı taşıyan herhangi bir nesneyi Dünya’nın yörüngesine yerleştirmemeyi, bu tür silahları gök cisimlerine yerleştirmemeyi veya bu tür silahları başka herhangi bir şekilde uzaya yerleştirmemeyi taahhüt ederler. Ay ve diğer gök cisimleri, antlaşmaya taraf olan tüm devletler tarafından barışçı amaçlarla kullanılacaktır. Askeri üs, tesis ve tahkimat kurulması, her türlü silahın denenmesi ve gök cisimleri üzerinde askeri manevralar yapılması yasaktır. Askeri personelin bilimsel araştırma veya diğer barışçıl amaçlarla kullanılması yasaklanmayacaktır. Ay ve diğer gök cisimlerinin barışçıl keşfi için gerekli herhangi bir ekipman veya tesisin kullanılması da yasaklanmayacaktır.” Antlaşmadaki Madde IV ilkesinde yer alan “nükleer silah” ve “kitle imha silahı” vurgusu konulara tam olarak açıklık getirmemektedir. Bu yüzden günümüzde uzay tabanlı lazerler, uydu karşıtı silahlar ve buna yönelik teknolojilerin kullanılmasına izin verildiği düşünülmektedir. Uzayda bir silahlanma yarışı, genel olarak kabul görmemektedir. Bu nedenle Birleşmiş Milletler bünyesinde birçok özel oturumlar yapılmış ve silahsızlanma konusu ele alınmıştır. 1960’lı yıllarda nükleer denemeler ve bundan duyulan endişeler neticesinde BM Genel Kurulu, 1961 yılında Silahsızlanma Komitesi’nin silahsızlanma alanında müzakereler yürütmesine karar vermiştir. 1978 yılında BM Genel Kurulu Birinci Silahsızlanma Özel Oturumu (SSOD-I) düzenlenmiş ve bu oturumun sonunda alınan karar uyarınca, çok taraflı silahsızlanma müzakeresi kurumu olarak Silahsızlanma Komitesi tesis edilmiştir. 1984 yılında ise ismi “Silahsızlanma Konferansı”(CD) olarak değiştirilmiştir. Bu konferansta “Uzayda Silahlanma Yarışının Önlenmesi” (PAROS) gündeme gelmiştir. Günümüzde her yıl toplanan konferans, uzayda silahsızlanma konusunu da içinde barındıran bir dizi konu başlıkları ile özel oturumlar düzenlemekte ve BM Genel Kurulu’na rapor sunmaktadır. Soğuk Savaş yıllarından günümüze kadar uzay teknolojilerinin askeri açıdan önemi genel olarak benimsenmiş ve bu alanda askeri, teknik, bilimsel ve politik adımlar atılmıştır. Her ne kadar uzayda silahsızlanma üzerine uluslararası çalışmalar yapılmış olsa dahi uzayın savunma hattında önemli bir güç unsuru teşkil edeceği öngörülmüştür. Bu bağlamda yapılan tüm çalışmalar neticesinde devletler, güvenlik protokollerini üst seviyeye çıkarmış ve uzayın operasyonel alanda bir kuvvet çarpanı olmasından ziyade başlı başına bir kuvvet olması gerekliliğini deklare etmişlerdir. Nitekim bazı ülkelerde Silahlı Kuvvetler bünyesinde Uzay Kuvvetleri bulunmaktadır. Tüm bu gelişmeler neticesinde uzayda savaşın kaçınılmazlığı öngörülerek uluslararası kabul ve esaslar gündeme gelmiştir. 20 Kasım 2019 tarihinde Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü (NATO) Dışişleri Bakanları Toplantısı’nda uzay, yeni harekât alanı olarak kabul edilmiştir. Uzayın stratejik bir savaş alanı olarak kabul görmesi ile birlikte NATO'nun 2030 stratejisi, Rusya Federasyonu, Amerika Birleşik Devletleri (ABD) ve Çin Halk Cumhuriyeti'nin uzay tabanlı silah sistemleri konusunda askeri ve teknik ilerlemeler kaydettiği öngörülmektedir. 1950'li yıllarda Jerry Eugene Pournelle, Boeing'te yöneylem araştırması yaparken "Kinetik Bombardıman" harekât konsepti fikrini ortaya atmıştır. Fikir, dönemin teknolojik altyapısına göre her ne kadar gerçekleştirilmesi imkansız gibi gözükse de ABD'nin üzerinde ihtiyatlı çalıştığı iddia edilmektedir. Nitekim ABD Hava Kuvvetleri'nin (USAF) 2003 yılında yayımladığı bir raporda kinetik bombardıman fikrine dair çalışmalar ve sayısal sonuçlar gösterilmiştir. Proje, bu referansla başlamaktadır. Kinetik Bombardıman konsepti, bir fikir olarak ortaya çıkmış, buna yönelik uzun yıllar süresince birtakım askeri-teknik çalışmalar yapılmıştır. Bu çalışmalar ile birlikte ABD Hava Kuvvetleri'nin (USAF) teorik çalışması baz alınarak tersine mühendislik yapılmıştır.

3.       Projenizi detaylı bir şekilde açıklayabilir misiniz?

Kinetik Bombardıman, uzay-satıh görevli büyük kütleli katı bir cismin yörünge ve atmosferik parametrelerle yer çekimi kuvveti desteğini alarak yörünge üzerinden yeryüzüne doğru süratli bir şekilde kinetik enerji yüküyle yıkıcı etki ve yüksek tahrip gücünün kullanıldığı bir operasyon konseptidir. Kinetik Bombardıman konseptine göre Alçak Dünya Yörüngesi’ne (LEO) yerleştirilen bir uzay aracında özkütlesi yüksek ağır metallerden üretilen çekirdek bulunmaktadır. Çekirdek, tasarımsal olarak roket veya füzelerin yapısal gövdesine benzerlik gösteren ok şeklinde bir çubuktan oluşmaktadır. Uzay aracından oldukça dik bir açı ile fırlatılarak hedefe doğru yönlendirilmektedir. Uçuş esnasında yüksek kütlesinden dolayı muazzam bir hıza ulaştığından, görece küçük boyutundan ayrıca tahrik ve ateşleme sisteminin olmamasından dolayı kızılötesi imzası bulunmayan sistemin tespit edilmesi, takibi ve imha edilmesi oldukça zordur. Ayrıca tungsten gibi son derece sert bir metalden üretilmesi sebebiyle uçuş esnasında ulaşılan yüksek kinetik enerji, terminal fazında hedefe çarpma anında yüksek bir tahrip gücünün oluşmasına sebebiyet vermektedir. Böylelikle, stratejik önemi yüksek hedeflerin noktasal hassasiyetle ve kitlesel ölümlere yol açmadan imha edilmesi sağlanmaktadır. Sistemin en büyük avantajlarından birisi çok kısa reaksiyon süresidir. Düşük yörüngedeki bir uzay aracının düşman hedef unsurlarının tespiti ve imha edilmesi konusunda süratli bir konumlandırma yeteneği ile hedefe angaje olması, olası bir çatışma anında veya krizde yüksek hızlı taarruz kabiliyeti olduğu anlamına gelmektedir. Bir hedefin Kıtalararası Balistik Füze (ICBM) ile vurulmasından çok daha kısa reaksiyon süresi sayesinde harekât hızında avantaj sağlanmaktadır. Kinetik Bombardıman konsepti, stratejik tesislerin, enerji santralleri ve nakil hatlarının, füze fırlatma üslerinin, sertleştirilmiş yeraltı sığınaklarının, tespit edilmesi durumunda taarruz hazırlıkları ile denizaltı ve denizüstü stratejik hedeflerin, harekete geçmek üzereyken bombardıman uçaklarının ve zırhlı birliklerin imhası için tasarlanmıştır. Kinetik Bombardıman konsepti, bir bakıma zırhlı muharebede kullanılan APFSDS (Armour Piercing Fin Stabilized Discarding Sabot / Kanat Dengeli Zırh Delici Sabot Mermi) tank topu mühimmatı ile benzer bir prensip taşımaktadır. Bu tür mühimmatlar, sabot adı verilen ceketlerle kaplanmış, tungsten ya da seyreltilmiş uranyum malzemeden imal edilen çok sert oklardan oluşmaktadır. Bu oklar tank topundan ateşlendikten sonra sabottan ayrılarak yüksek hızlara ulaşmakta ve hedef zırha temas ettiği anda uçuş esnasındaki kazandığı kinetik enerji nedeniyle büyük bir ısı enerjisi açığa çıkmaktadır. Açığa çıkan bu ısı enerjisi ile eriyen zırh ve ok, bir jet akışı halinde tankın içerisine doğru püskürerek içeride yanma oluşturmakta ve tankın imha edilmesini sağlamaktadır. 2003 yılında ABD Hava Kuvvetleri tarafından hazırlanan bir rapora göre 6.1 m uzunluk ve 0.30 m çapında tungsten bir okun Mach 10 hızına ulaşarak hedefe çarpması sonucu 11.5 ton TNT’ye eş değer bir tahrip gücünün ortaya çıktığı kaydedilmiştir. Bu sonuca göre küçük boyutlu taktik bir nükleer bombaya eş değer bir tahrip etkisinin olabileceği hesaplanmıştır. Yapılan çalışmalar, araştırmalar ve bulgular ile sistemin birtakım dezavantajları olduğu saptanmış ve bundan dolayı sistemin tasarım ve hesaplama süreçlerinden üretime, test aşamalarından kullanım konseptlerine kadar bir dizi proje fonksiyonları hayata geçirilememiştir. Önemli dezavantajlarından birisi istenilen tahrip gücüne göre boyut ve ağırlık parametreleridir. 6.1 m ve 0.30 m boyutlarındaki tungsten bir ok yaklaşık olarak 9 tondur. Bu değerlere sahip çubukların ve uzay aracının yörüngeye yerleştirilmesi zordur ve maliyetli bir operasyon gerektirmektedir. Diğer bir sorun ise bu denli stratejik bir uzay sisteminin ve sistemlerinin kombine bir şekilde uzay ortamında korunmasıdır. Uydu karşıtı silah sistemlerinin olası bir çatışma durumunda alçak yörüngedeki stratejik sistemleri imha operasyonu kaçınılmaz bir gerçektir. Sistem üzerindeki bir diğer sorun ise uçuş esnasında okların atmosfere girerken sürtünmeden kaynaklı oluşan büyük bir ısı nedeniyle içerisinde güdüm kontrol sistemlerinin ve tungsten olmayan diğer bileşenlerinin zarar görmesidir. Böyle bir durumda Dünya yüzeyindeki herhangi bir stratejik ve hareketli bir hedefi imha yeteneği zayıflayacaktır. Bu da büyük maliyetlerle oluşturulan bir uzay sisteminin operasyonlarda başarısız olacağını göstermektedir. Kinetik Bombardıman sisteminde yer alan okların istenilen parametreleri sağlaması için dik açıyla bırakılması gerekliliği düşüncesinden hareketle sistemin harekât kabiliyetinin kısıtlandığı düşünülmektedir. Bu da yörüngeye birden fazla uzay aracı yerleştirilmesi gerekliliğini ortaya koymaktadır. İlave olarak, operasyon icrasında sistemde oluşan kütle kaybının telafisinde korunması için gerekli yakıtın miktarı büyük bir sorun teşkil etmektedir. Yörüngede ikmal ve mühimmat transferleri oldukça zahmetli ve maliyetli olacaktır. Tüm bu parametreler böylesine stratejik bir sistemin hayata geçirilmesinde engel oluştursa bile günümüzde bilimsel sırlarını koruyan ve askeri alanda halen gerçekleşme ihtimali düşünülerek çalışmalar yapılan bir sistemdir. Kinetik Bombardıman, bilimsel bir yaklaşım ile; uygulanabilirliği detaylı ve sorgulayıcı bir mühendislik çalışmasıyla mümkün olan fakat çok fazla risk, zarar ve kaybı içerisinde barındıran bir konsepttir. Askerî bir yaklaşım ile; hedefe doğrudan angaje ve ani reaksiyon ile noktasal etki imha kabiliyeti olan fakat uzay ortamında kombine bir şekilde savunması olmayan, bu durumda da caydırıcılık niteliği zayıflayan bir konsepttir. Doktriner bir yaklaşım ile; uzay harekâtlarında stratejik önemi olan ve yeni savaş modellemesinde etkisel gücü tam hakim olan fakat yüksek hızı ve kızılötesi izinin bulunmamasından kaynaklı olarak hava ve füze savunma sistemleri ile imha edilmesi çok fazla mümkün olmayan bir konsepttir. Kinetik Bombardıman konseptine ilişkin yürüttüğüm tersine mühendislik çalışması, ABD Hava Kuvvetleri'nin (USAF) çalışma sonuçlarıyla doğrulanmıştır.

4.       Neden bu projeyi hayata geçirmek istiyorsunuz?

Rusya Federasyonu, Amerika Birleşik Devletleri (ABD) ve Çin Halk Cumhuriyeti başat aktör olmak üzere uzay, 2030 sonrası Birleşmiş Milletler (BM) ve NATO bünyesinde uluslararası güvenlik krizlerinin yeni merkezi olacaktır. Bu doğrultuda hazırlanan savunma planlamaları; uzay tabanlı silahlara, transatmosferik uzay ve füze savunma sistemlerine, hipersonik tehditlere, istihbarat uydularına, yapay zeka ve Çok Boyutlu Operasyonlar ile yeni nesil nükleer programlara yönelik geliştirilmektedir. Mühendislik bünyesinde araştırma faaliyetlerini bizzat yürüttüğüm bu çalışma, uzay tabanlı silah sistemlerinde 1950'li yıllardan itibaren yürütülen çalışmaları çözümlemeye yöneliktir. Açık kaynaklı askeri verilerin çözümlenmesi, uzay operasyonlarının gelecek yıllarını analiz etmektedir. Türkiye Cumhuriyeti Devleti, Savunma Sanayii alanında taktik ve operatif bir tanımlama ile hareket etmiştir. Fakat stratejik ve küresel bir savaşa hazırlıklı olabilmek için uzay konusunda daha fazla araştırma ve geliştirme çalışmaları yapılmalıdır. Türkiye'nin Uzay Vatan'da söz sahibi olması ve küresel çıkarlarını koruması adına oluşturulacak devlet çapındaki bir stratejik misyona ihtiyacı vardır. Ayrıca Türkiye'nin de "Uzay Komutanlığı" kurması ve uzayın militarizasyonuna ilişkin strateji geliştirmesi elzemdir.

5.       Projenizin sektöre nasıl bir fayda sağlayacağını düşünüyorsunuz?

Uzaya konuşlandırılması planlanan stratejik bir silah sisteminin tüm sistem ve alt sistem bileşenleri, yazılım ve donanımı, uzay ve füze sistemleri üzerinde çalışma yapan tüm kuruluşları etkilemektedir ve sanayi altyapısını güçlendirecektir. Aynı zamanda Savunma Sanayii insan kaynağında da Türkiye'yi ileri seviye bir merkeze taşıması öngörülmektedir.

6.       Neden size yatırım yapılması gerektiğini düşünüyorsunuz?

Türkiye Cumhuriyeti Devleti, uzay sahasının uluslararası bir yapıyla barışçıl kullanımını desteklemektedir. Bu durum, Türkiye'nin "uzayın askerileştirilmesi" kavramını saf dışı bıraktığının kısmen bile olsa göstergesidir. Türk Silahlı Kuvvetleri, mevcut konumda istihbarat uydularına sahiptir. Fakat uzay tabanlı bir silah sistemi üzerinde şimdiye değin bir çalışma yapmamıştır. Kinetik Bombardıman konsepti, yüksek maliyeti nedeniyle gerçekleştirilmesi zor bir çalışmadır. Fakat uzay sistemlerine yönelik yapılacak bir yatırım uzun vadede milli güvenliğe stratejik bir bakış açısı sunmaktadır.

7.       Projeniz ile ilgili planlarınız ve hedefleriniz nelerdir, 5 yıl sonra projenizi nerede görüyorsunuz?

Önümüzdeki 5 yıl içerisinde uzay, küresel konjonktürde daha fazla gündeme gelecektir. Birleşmiş Milletler (BM) bünyesinde, uzayın kullanımına yönelik yeni antlaşmalar, yeni kurallar ve yeni krizler meydana gelecektir. Diplomatik krizler, askeri deklarasyonu tetikleyecek ve uzay silahları kullanıma alınacaktır. Bunun en temel örneği Kinetik Bombardıman konseptidir. 5 yıl içerisinde dünyadaki birçok ülkede "Uzay Komutanlığı" faaliyetleri aktif hale getirilecektir. Nükleer programlar, uzaya entegre edilecek ve uzay misyonları güçlendirilecektir. Taktik ve operatif silahlar, bölgesel güç devletler için önemlidir. Fakat yeni dünya düzeninde küresel caydırıcı ana unsur stratejik uzay sistemleri olacaktır.