Deniz Karakol Uçaklarının Muharebe Sahasında Yeri ve Önemi

Deniz Karakol Uçaklarının Muharebe Sahasında Yeri ve Önemi

Deniz güvenliği sorununa günümüzde çok katmanlı bir yaklaşım ile cevap verilmesi gerekmektedir. Bu yaklaşım, ilgi alanlarının sürekli, çok boyutlu ve gerçek zamanlı resminin oluşturulabilmesinin önünü açmaktadır. Deniz güvenliğinin sağlanması, hasım askeri birimlere karşı yürütülecek savunma faaliyetlerinin çok ötesine geçmiş olmakla beraber, bu husus hala deniz güvenlik kaygılarının temeli olarak kabul edilmektedir. Mevzubahis diğer tehditlere örnek verilmesi gerekirse kaynakların yasadışı kullanımı, ulusal ya da uluslararası kanunların ihlali, insan veya mal kaçakçılığı akla ilk gelen hususlar olacaktır.

Tüm bu tehdit unsurlarıyla mücadele edilebilmesi için ilk planda; sistematik olarak ilgili bölgenin izlenmesi, tespit edilen aktivitelerin takibi ve bir ihlal durumunda bölgede kontrolün tekrar tesis edilmesi gerekmektedir. Sayılan faaliyetlerin başarıyla icra edilebilmesi için su üstünde, su altında, havada ve kıyıda varlık gösterilmelidir.

Hem su üstü hem de su altı tehditleriyle mücadelede deniz karakol uçakları, kullanıcılarına önemli avantajlar sağlamaktadırlar. Yüksek ISR (Intelligence, Surveillance and Reconnaissance/ Keşif, Gözetleme ve İstihbarat) kabiliyetlerine sahip bu platformlar, ticari trafiğin takibi açısından da önemli roller üstlenmektedirler. Ancak uçakların ASW (Anti- Submarine Warfare/ Denizaltı Savunma Harbi)- AsuW (Anti-Surface Warfare/ Su Üstü Savunma Harbi) kabiliyetleri, havada kalış süreleri ve faydalı yük kapasiteleri, ülkelerin ihtiyaçlarına göre önemli farklılıklar arz etmektedir.

Bu platformların çok yönlü kullanıma yatkın olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. Amerikan Silahlı Kuvvetleri tarafından, P-3 Orion uçaklarının kara hedeflerine yönelik kullanıldıkları olmuştur. Afganistan İslam Cumhuriyeti’nde, teröristlere ait, aralarında SA-13 komuta merkezi de bulunan hedefler, P-3 Orion uçağı ile yapılan AGM-84H SLAM-ER taarruzunda vurulmuştur. Bir başka örnekte ise Bosna Hersek’de, Sırp güçlerine karşı AGM-84E SLAM taarruzu gerçekleştirilmiştir. Yine Afganistan’da P-3 uçakları ile keşif- gözetleme uçuşları icra edilmiş, Tora Bora harekatı sırasında P-3 uçaklarından, mağra ağlarının keşfi amacıyla yararlanılmıştır.

Günümüzde artan denizaltı tehdidi ve adını son zamanlarda sık sık duyduğumuz A2 /AD (Anti-Access/ Area Denial- Erişim Engelleme/ Bölge Tutma) doktrini kapsamında deniz karakol uçakları bir güç çarpanı olarak görülmektedir. Soğuk Savaş sırasında Amerika Birleşik Devletleri’nin, Rus denizaltı tehdidi ile mücadele için denizaltı savunma harbi helikopterleri, uzun menzilli deniz karakol uçakları ve uçak gemisi konuşlu denizaltı savunma uçaklarından müteşekkil bir hava filosundan yararlandığı bilinmektedir. Bu platformların önemini hala koruduğunu söylemek mümkün olsa da hem tehditlerin hem de teknolojinin, Soğuk Savaş’a nazaran değişiklikler yaşadığının itiraf edilmesi gerekir. Yukarıda sayılan filoya bugün, MQ-4C Triton gibi insansız hava araçları dahil olurken, artan asimetrik tehditler dolayısıyla görev sahaları hayli genişlemiştir. Ayrıca dizel makinaları susturup, uzun süreler elektrik tahrikiyle seyir gerçekleştirebilen modern dizel- elektrik denizlatıları tespit etmek giderek zorlaşmıştır.

Tarihi neredeyse muharip havacılık kadar uzun olan deniz karakol uçakları, her iki dünya savaşında önemli roller üstlendiler. Temelinde bu konfigürasyondaki platformlar, keşif uçaklarından evrildiler. Aslen deniz karakol uçaklarının hala birer keşif platformu olduğu söylenebilir. Aradaki bağıntının daha iyi görülmesi açısından şu örnek faydalı olacaktır: Amerikan Deniz Kuvvetleri, savaş koşulları altında ilk keşif uçuşunu 25 Nisan 1914’de, Veracruz limanı üzerinde gerçekleştirdi. Curtiss C-3 ile gerçekleştirilen bu ilk uçuştan bir kaç gün sonra, yine aynı platform ile hava destek görevi gerçekleştirildi.

Birinci Dünya Savaşı’nda Alman U-bot tehdidi için Amerikan Deniz Kuvvetlerinin elindeki en güçlü kozlardan bir tanesi, her ne kadar hazırlıklı olmasalar da deniz karakol uçakları oldu. Kasım 1917- Kasım 1918 tarihleri arasında, 3 milyon deniz milinin üzerinde ASW uçuşu gerçekleştirildi ve 25 U-bot’a saldırı yapıldı.

İki savaş arası dönemi ve ikinci dünya savaşının başlarını, deniz karakol uçakları açısından sıkı sayılabilecek bir hazırlık dönemiyle geçiren Amerika Birleşik Devletleri, bu platformları İkinci Dünya Savaşı esnasında ciddi bir güç çarpanı olarak kullandı. Bu süreçte, elektromanyetik anomali anteni gibi temel ekipmanlar kazanılırken, ilk defa Mk. 24 akustik güdümlü torpido ile bir denizaltı vuruldu. İkinci Dünya Savaşı, uçan bot konseptinden kara konuşlu platformlara yönelme açısından da önemli bir kilometre taşı oldu.

Kore Savaşı esnasında ise deniz karakol uçakları; mayın karşı tedbir, filo koruma, ateş destek ve keşif gibi görevler icra ettiler. Hatta savaşın ilerleyen dönemlerinde lojistik hatlara ve demir yollarına taarruz gerçekleştirdiler.

Soğuk Savaş başladığında, her ne kadar NATO güçlerinin deniz karakol filoları açısından ciddi eksiklikleri olsa da ilerleyen dönemlerde bu eksiklikler giderildi. Deniz karakol uçağı filoları hem niteliksel hem de niceliksel anlamda geliştirildi.

Bugün batılı ülkelerce deniz karakol uçakları, mevcut sivil uçaklar ya da askeri kargo uçakları üzerinden şekillendirilmektedir. Bunlar arasında doğrudan sayılabilecek ilk platformalar; P-8, Swordfish MPA ve ATR 72MPA gibileridir. Halihazırda sivil kullanımda olan A320 üzerinden bir deniz karakol uçağı geliştirilmesi için de Airbus tarafından çalışılmalar gerçekleştirilmektedir.

Türkiye günümüzde, deniz karakol uçağı kullanıcısı ülkeler arasında yer almaktadır. Deniz Kuvvetleri Komutanlığının deniz karakol ve Sahil Güvenlik Komutanlığının deniz gözetleme uçağı ihtiyaçlarının karşılanması amacıyla başlatılan Meltem projeleri, Türkiye’nin coğrafi konumu ile ulusal savunma gereksinimleri göz önünde bulundurulduğunda, bu alanda zorunlu olan belirli eşiklerin geçilmesini sağlamıştır. Köklü bir tarihe sahip olan, temelleri 1914’te atılan Deniz Havacılık Komutanlığının, mevcut envanterine ilave olarak, önümüzdeki yıllarda farklı deniz karakol uçaklarını envanterine katma hedefi olduğu da bilinmektedir.