Soner Doğan: 21.Yüzyılda Yönetim ve Organizasyon
Yönetim, sosyal bir bilim dalıdır.
Peki yönetim nedir?
Yönetim; karmaşık yapıları, belirli bir amaca yönelik, eldeki araçları en iyi kullanacak şekilde
kullanma, yöneltme veya koordine etme sanatıdır diyebiliriz.
Yönetim, icra edildiği yere ve konsepte göre değişkenlik göstermek ile birlikte çok boyutlu
bir olgudur. Bu olgunun içinde değişik disiplinler, farklı insan yapıları, karakterleri,
kültürler ve daha bir çok çeşitte değişken yer almaktadır. Bu açıdan yönetim tek bir açıdan
değil, çok geniş açılardan ve perspektiflerden ele alınması gereken bir kavramdır ve hatta
bilimdir.
Yönetim teknikleri açısından birçok farklı teknik hali hazırda kullanılmaktadır. Değişim
Mühendisliği, beyin fırtınası, pareto analizi, kıyaslama, kaizen ve özellikle aslında bir
yönetim felsefesi içerse de üretim sistemlerinin tasarımı ve yürütümü açısından yalın üretim,
öğrenen organizasyonlar, yeniden örgütlenme (reorganizasyon) gibi bir çok farklı yaklaşım ve
tekniği kurumlar uygulamaktadır. Bu tekniklerin her biri, farklı yöntemler ve araçlar
içermekte ve kurumlar bunlardan kendi bünyelerinde faydalanmaktalar.
Bu teknikler gelişen teknoloji, ortam ve şartlar içerisinde ortaya çıkmış ve kendilerine yer
bulmuştur. Bu anlamda her organizasyon kendi ihtiyacına, kendi içinde yaşadığı
organizasyonel problemlerin ne olduğuna, hangisini daha iyi uygulayabileceğine yönelik bu
teknikleri seçmekte ve bunları organizasyonlarında icra etmektedir. Bu tekniklerden kimisi
organizasyon yapısını, kimisi üretim yapısını ve uygulamalarını, kimisi yönetim şeklini,
kimisi ise raporlama şekillerini değiştirmeyi gerektirmektedir. Bazıları ise birden fazla
parçanın aynı anda değişimini gerektirmektedir. Yani genel olarak baktığımızda şunu
söyleyebiliriz; yönetimin farklı parçalarını çeşitli şekillerde etkileyen teknikler diyebiliriz.
Peki bu durum nereye evrilebilir?
Mesela yönetim’i bütünsel olarak ele alan teknikler mi öne çıkar? Yoksa bu şekilde parça
Parça yönetimin farklı kısımlarını ele alan yöntemler mi daha çok gelişir ve öne çıkar? Veya
mevcut teknikler ihtiyaca göre daha alt dallara ayrılıp derinleşebilir mi?
Bu durumda sorduğumuz sorulara tek tek yanıt vererek bir analiz yapmaya çalışalım.
Öncelikle yönetime bütünsel bakan görüş bence fazla değişmez ve bu şekilde önemini ve
yerini korur. Bu anlamda tabii ki buna yönelik farklı yaklaşımlarında gelişmesi olası.
Yönetimin farklı kısımlarını ele alan bölümler de öne çıkmaya devam eder çünkü gelişen
dünya, gelen dijital çağ tabi ki kendine has teknikleri de beraberinde ve özellikle ihtiyaç
oldukça getirecektir. Bu, aynı zamanda diğer sorduğumuz soruyu da içine alarak, var olan
tekniklerde bir değişim ve derinleşme de getirebilecek bir etki.
Bu nedenle yönetimde farklı teknikler, mevcutta olan duruma göre ortaya çıkacaktır. Bu
teknikler, daha önceki tekniklerin devamı gibi de olabilir, hiç bilinmeyen ve ilk defa
ortaya konacak teknikler şeklinde de tezahür edebilir. Ama büyük olasılıkla yaşanılan
teknoloji çağına ve buna yönelik ortaya çıkacak kurumsal yapılara göre yepyeni tekniklerle
karşılaşacağız.
Mesela yaklaşım olarak bunu ele aldığımızda, insan kaynakları yönetimi
açısından, bir kurumda çok uzun süre çalışma ve buna göre personel değişim oranlarını ortaya
koymak performans ölçütlerinden birisi iken, bunun yerine, bir çok farklı proje ve pozisyonda
çalışmak belki insan kaynakları yaklaşımları açısından daha önemli olacak ve öne çıkacak.
Yönetim teknikleri açısından baktığımızda; mesela değişimi yönetmek önemli bir
meziyettir. Hele ki içinde yaşadığımız zamanda. Ancak değişimi yönetmek yerine, var olan
değişime ne kadar uyum sağlandığına yönelik yeni yaklaşımlar bence daha çok önem
kazanacak. Yani sadece organizasyonda sağlanacak değişimi yönetmek değil de, artık
büyük resimde değişimleri yönetmek ve organizasyonlara bunu oturtmak önem
kazanacaktır.
Yani yönetim düşüncesinin & yaklaşımlarının evrimi, organizasyonlardaki problemlerin
çözümü ile birlikte daha hassas, şahsına münhasır ve uzmanlık gerektiren ve özellikle genel
olarak çağa uygun bir alana yönelecektir.
Kurumların & organizasyonların bu konuda farkındalığı ise oldukça önemlidir.
Diğer taraftan organizasyon ise yönetim alanında önemli konu başlıklarından diğer bir
tanesidir.
Peki organizasyon nedir?
Organizasyon; yönetimin işlevlerini görürken dayandığı ana kemik yapıdır diyebiliriz yani
Organizasyonel yapı öyle bir şekilde kurulmalıdır ki, sisteminiz doğru bir şekilde işlesin,
yönetim faaliyeti etkin olsun, işlerinizi seri, verimli ve doğru bir şekilde yapabilin. Bu yüzden
organizasyon bu anlamda son derece önemli kavramlardan bir tanesidir.
Aslında organizasyonlar hayatın her alanında bulunmaktadır. Mesela vücudumuzu ele alalım.
Vücudumuzda, her bir organın görevi vardır. Bu organlar, sistemleri oluşturur mesela
sindirim sistemi, dolaşım sistemi, boşaltım sistemi gibi. Bu sistemleri de beyin koordine eder.
Aslında organizasyonlar da tam olarak böyledir diyebiliriz. Her bir organizasyonda bölümler
vardır. Mesela bir özel bir sanayi şirketi için düşünürsek, böyle bir şirkette genel olarak satın
alma, finans, dış ticaret, üretim gibi bölümler vardır.
Bu bölümler, ilgili şirketin o konudaki faaliyetlerini yerine getirir. Tüm bu bölümleri koordine
eden bir genel müdür veya güncel ve popüler tabiri ile CEO vardır. CEO ile çalışma şeklini
herkes tercih etmez. Ancak bir şekilde tüm bölümleri koordine eden bir “beyin” vardır.
20. yüzyılın organizasyonları, daha çok belirli kalıplar ve statü üzerine inşa edilmiştir. Tüm
çalışma ve iletişim şekli, ilişkiler buna göre ortaya çıkmıştır. Tabi yönetim ve organizasyon
alanında kültür de çok önemlidir.
Daha rahat ve hiyerarşinin düşük seviyede olduğu bir yönetim kültüründe, organizasyonel
Yapılar da buna göre belirlenir ve daha çok yatay organizasyonlar tercih edilmektedir.
Daha katı ve yüksek seviyede hiyerarşi de ise, dikey organizasyonel modeller tercih
edilmektedir yani bu modeller üzerine kurumlar yapılarını kurmaktadır.
Bunun dışında proje bazlı organizasyonlar için kullanılan mesela matriks organizasyonlar da
mevcuttur. Bu tarz organizasyonlarda hem standart olarak bir üstünüz bulunmakta ve hem de
çalıştığınız projeye göre, o proje içinde ayrı bir kişiye bağlı olarak çalışmaktasınız. Bu
şekilde duruma göre farklı organizasyon tipleri, kurumlar tarafından oluşturulmakta ve bu
şekilde kurumlar çalışmalarını gerçekleştirmektedir.
21.yüzyılda bu tarz organizasyonel yapılar, özellikle dikey organizasyon yapıları yerlerini
daha esnek, daha yatay ve tabi daha farklı organizasyonel yapılara bırakacaktır.
21.yüzyıldaki kurumlar, şirketler belirli bölümlerde daha çok uzaktan çalışan, çok iş ve
personel değiştirmeye uyumlu, değişime ve işe uyumu yakalayabilen, daha farklı
bölümlerin ortaya çıktığı, çalışılan yere göre değişkenlik göstermekle birlikte çok
kültürlü, proje bazlı çalışma şekillerinin biraz daha yoğun olduğu ve çalışma şeklini
daha bağımsız hale getiren yapıların tezahür edeceği bir formata doğru evrileceği
öngörülebilir.
Hatta belki, organizasyon yapıları yerlerini daha çok kurumsal ortaklığa bırakacak, çalışanlar
Belirli ölçülerde kurumlara ortak olacak ve kendileri, performanslarını ortaya koyacaklardır.
Bu durum da organizasyon yapılarını değiştirecek ve bildiğimiz ast-üst ilişkisi yerini
çalışanlar ve kurumlar arasında ortaklığa bırakacaktır.
Bu yüzden organizasyon yapıları üzerine tüm kurumlar, sadece özel sektör değil, kamu
kurumları, sivil toplum kuruluşları gibi kuruluşlar da eğilmeli ve buna yönelik hazırlıklarını
yapmalıdır. Belki kendilerine has yapıları ortaya çıkararak bu konularda öncü de
olabilirler.
Eğer bu konulara gereken önemi vermezlerse değişimi yakalayamazlar ve güncel
rekabette çok hızlı bir şekilde yerlerini kaybetme riskleri ortaya çıkar. Bu konu kurumlar
açısından azami öneme sahiptir.
Sonuç olarak 21.yüzyıl, yenilikleri, değişimleri ve dönüşümleri doğal olarak bizlere
getirmektedir. Bu yüzden tüm kurumların etkin, özgörülü (vizyoner), istekli ve kararlı bir
şekilde bu değişimi görmeleri, tanımlamaları, aksiyon almaları ve buna göre bir yol haritası
çizmeleri adeta elzemdir. Bu sebeple bu hamleleri yapabilen kurumlar geleceğe yönelik
ayakta kalabilme ihtimallerini artırırken, yapamayanlar için tehlike çanları ciddi bir şekilde
çalmaktadır. Umarım başta ülkemiz olmak üzere, tüm kurumlar bu gelişmelere olması
gerektiği gibi hazırlanır ve daha aydınlık bir geleceğe kucak açarlar.