6.27 Treni (Jean-Paul Didierlaurent)

6.27 Treni (Jean-Paul Didierlaurent)

Fransız yazar Jean-Paul Didierlaurent’in "6.27 Treni" adlı kitabı, okumanın yakınlaştırıcı etkisiyle ilgili hoş ve hayat dolu bir öyküyü ele almaktadır. Didierlaurent, kitapların kurtarıcı gücünü araştırırken; herkesin, her yerde şiir bulabildiği, hayattaki istasyonu ne olursa olsun kelimelerle bambaşka bir yolculuğa çıkabileceği düşüncesiyle öyküsünü işlemektedir. Bu nedenle kitabı okurken aklımıza Fransız yönetmen Jean-Pierre Jeunet’in 2001 tarihli "Amélie" filminin gelmesi kaçınılmazdır. Her iki öykü de kendi dünyasında yaşayan saf ve çekingen kahramanlarının, kimi tesadüfler sonunda hayatlarını değiştirecek bir arayışa başlamasını konu almaktadır.

6.27 Treni kitabının baş kahramanı, Guylain Vignolles, adından utanan yalnız bir adamdır. Çünkü adı talihsiz bir şekilde "Vilain Guignol"ü, yani çirkin kukla anlamına gelen Fransızca kelimeleri andırmaktadır. Guylain sık sık adından dolayı ortaya çıkan anksiyetesi olmasa, hayatının çok daha farklı olabileceğini düşünmektedir. Guylain’in hayatı, tek dert ortağı olan küçük kırmızı balığı “Rouget de Lisle" ile paylaştığı evi ve çalıştığı fabrika arasında geçmektedir.

Guylain, hafta içi her sabah 6:27'de trene binerek eski ve istenmeyen kitapları geri dönüştüren TERN tesislerindeki işine gelmektedir. İşinden hoşlanmayan Guylain’in görevi, kitapları paramparça eden korkunç makine Zerstor 500’ü kullanmaktır. Ondan daha çok “Canavar” ve “Şey” olarak bahsetmektedir. Her sabah “Şey”den kurtardığı, zarar görmüş birkaç kitap sayfasını trende yüksek sesle okumaktadır. Diğer yolcular da Guylain’in bu ilginç ritüelini benimsemekte; kimi onun bir deli olduğunu düşünürken kimi de keyifle okuduklarını dinlemektedir. Guylain trenden indiği anda, onu güvenlik görevlisi ve yalnızca aleksandrin hece vezniyle konuşan, amatör şair arkadaşı Yvon Grimbert karşılamaktadır. Ne var ki bu sıcak karşılama, Guylain için son derece keyifsiz bir iş gününün daha işaretçisi olmaktadır.

İş dışında, Guylain eskiden fabrikada baş operatör olan arkadaşı Giuseppe'yi ziyarete gitmektedir. Giuseppe, ürkütücü makineyi temizlemeye çalışırken ölümden dönmüş ve iki bacağını da kaybetmiştir. Giuseppe, acısını biraz olsun dindirmek için ilginç bir ritüeli sürdürmektedir. Kazanın yaşandığı gün, makineden parçalanmış sayfalarını temizlediği “Eski Zaman Bahçeleri ve Sebze Bostanları” kitabının tüm kopyalarını toplamaktadır. Bir sabah Guylain’in bir USB belleği bulmasıyla, o da yepyeni bir maceraya çıkacaktır. Guylain’in bulduğu USB’nin içerisinde, bir alışveriş merkezinde tuvalet görevlisi olarak çalışan Julie’nin günlüğü bulunmaktadır. Julie, her gün minyatür krallığındaki karoları saydığından, alışkanlıklarından ve Bay Doğru'yu bulma hayallerinden bahsetmektedir. Guylain, günlüğü okudukça bu gizemli kadına karşı duygular beslemeye başlamıştır. Bu nedenle Giuseppe de arkadaşı için Julie'yi bulmaya yardım etmeye karar vermiştir.

6.27 Treni, aslında bir çeşit “öykü içerisinde öykü”dür. Yan karakterler için de Guylain’e olduğu kadar geniş bir anlatı sunulmaktadır. Her karakter, son derece sıkıcı bir hayat sürdürse de her birinin kendine özgü tuhaf alışkanlıkları, onları büyüleyici kılan yanları anlatılmaktadır. Didierlaurent’in kitabının cazibesinin çoğu, anlatının basitliği ve canlı karakterizasyonunda yatmaktadır. Aysel Bora’nın çevirisi de bu etkileyici kitabın sıcaklığını ve karakterlerinin eksantrikliğini mükemmel bir şekilde aktarmaktadır.